MESAJ
R@y: 1 Okunmamış Mesaj
Hande,
işaret parmağını havaya kaldırıp, gözlüğün gösterdiği sanal mektuba dokundu.
Mesaj gözlüğün ekranında belirdi.
Selam Ivy,
Uzun zaman oldu
farkındayım. Her zaman ki sistem.
“Bazen yanlış bir şey yapmak
doğrusunu yapmaktan daha doğru”[1]
Yazılanları
okuduktan sonra hemen kapadı. R@y’in her zaman ki sistem ile kastettiği bir
şifreleme yöntemiydi. Hayd bunları kafasından çözdüğünü söylerdi her zaman ama
Hande’nin tamamını çözmek için anahtara ihtiyacı vardı. Sadece bir kelimeyi
anlayabilmişti.
“Köfte
için teşekkür ederim Kaptan, ama benim artık gitmem gerekiyor.”
“Peki
evlat. Bundan sonra daha dikkatli ol. Senin şu eski arkadaşının başı derde
girecek gibi.”
Hande, zorla
da olsa gülümsedi. “Elimden geleni yaparım.” Hızlı adımlarla sokakta yürümeye
başladı ve ana caddeye çıktı. Durakta bekleyen bir ototaksiye bindi. Adresi
söyledi. Araç hem sesli hem yazılı olarak alternatif güzergahları, sürelerini
ve ücretlerini söyledi. Hande, en hızlı olanını seçti ve ardından parmağını
önündeki dijital kutuya dokundurdu. “Onaylıyorum,” dedikten sonra araç hareket
etti ve evine doğru yola çıktı.
Yağmur
hiç durmadan yağıyor, ototaksinin camlarından sular süzülüyordu. Beyoğlu'nun gri
binalarının arasından geçip yokuş aşağı iniyorlardı. Hande, başını kapıya
dayadı. AG gözlükleri olmadan sokakların ne kadar renksiz olduğunu düşündü. Her
yer aynı gibiydi. Dijital cihazların okuyabilmesi için konulan kırmızı, siyah
ve sarı renkli barkodlar dışında tamamen beton rengi.
Birkaç
dakika içinde Galata Kulesi’nin yıkık, yaklaşık yirmi metre kalmış duvarları
karşıdan göründü. Ototaksinin turistler için olan bedava hizmetini açtı genç
kız. Camlarda beliren görüntüler kulenin duvarlarını tamamladı. Sivri çatısı
ile tam tamına 67 metre yüksekliğindeki tarihi güzelliğe baktı. Gözlerini
kapadı.
Aracın
hiç durmadan çalan alarmı ile gözlerini açtı. Önündeki ekran belirlenen hedefe
vardıklarını gösteriyordu. Aceleyle indi ve apartmanın giriş kapısını parmak
izi ile açtı. Merdivenleri çıkamaycak kadar yorgun hissediyordu. Metal bir
kafesi andıran eski asansöre bindi. Dördüncü kata gelince indi ve dairesinden
içeri girdi.
Dijital
bir ses evin içinde yankılandı. “Bir bekleyen isteğiniz var.”
“Hiç
uğraşamayacağım. Siya, devredışı.”
“Komut
istemi devredışı,” diye karşılık verdi ses.
“Böyle
bir şey istememiştim. Yardımcıyı kapat,” dedi Hande daha yüksek bir sesle.
“Komut
istemi devredışı, sanal ortam hazırlanıyor.”
Hande,
gerilmişti. Ne ile karşı karşıya olduğunu anlamaya çalışıyordu. Evin duvarları
orman görüntüsü yansıtmaya başladı. Genç kız, salona doğru birkaç adım attı ve
AG gözlüklerini taktı. Odanın tam ortasında sanal bir samuray kılıcı duruyordu.
Onu almak için hareketlendiğinde bir görüntü tam yanından neredeyse vücuduna
dokunarak geçti. Hiç tereddütsüz yere atladı. Kılıcı sıkıca kavradı ve başını
korumak için sağ elini yukarı kaldırıp diğer tarafa döndü. Siyah kıyafetler
içinde maskeli bir adam ona doğru hamle yapmıştı.
İki
sanal silah havada çarpıştı. Dijital bir çınlama oldu ve yeşil ışık etrafı aydınlatırken
ağaçların pikselleri belirginleşti. Hande bir dizinin üstünde, adam ise tam
karşısında ikinci bir saldırıya hazır duruyordu. Genç kız, tek bir hamle ile
ayağa kalktı ve iki savaşçının yumrukları tam ortada birleşti. Kılıçlar
birbirine paralel, uçları salonun tavanına bakıyordu.
“Bunun
için vaktim yok,” dedi Hande. Siyahlı adamın gözleri kısıldı. Tek bir adım ile
genç kızdan uzaklaştı ve tekrar saldırı pozisyonu aldı. Gözleri birbirlerine
kilitlenmişti. Kıpırdamadan duruyorlardı.
“Düelloyu
sonlandır,”diye bağırdı odanın içinde Hande. Ancak Siya’dan bir yanıt alamadı.
Halâ orman görüntüsü etraftaydı ve rakibi karşısındaydı. “Gerçekten sıkıldım.
Daha önemli işlerim var. Güvenlik duvarımı nasıl aştığını bilmiyorum ama her
kimsen bu duruma bir son vermeni istiyorum.”
“Sanal
bir düelloyu kaybetmekten mi korkuyorsun?” diye sordu karşısındaki savaşçı.
Sesi anlık çeviri uygulamalarından biri gibi çıkıyordu. Hande kılıcını, ucu
yeri gösterecek şekilde aşağı indirdi. Daha az tehditkar görünmeye çalışıyordu.
Son bir kez daha akıllı evinden uygulamayı sonlandırmasını istedi. Sistem yine
cevap vermedi.
“Ne
istiyorsun? Aptal bir oyunda kendinden daha üst seviye birini yenip puan
toplamak mı? Emin ol, benden daha iyilerini bulabilirsin.”
Karşısındakinin
tüm vücut kasları gerilmişti. Hamle yapmaya hazırlanıyordu.
“Derdin
ne senin be adam?” diye bağırdı Hande ve ardından savaşçı kılıcını kaldırıp ona
doğru hamle yaptı. Biraz kenara kayarak darbeden son anda kurtuldu ve hızlıca
arkasına döndü. Adam tekrar pozisyon alamadan genç kız kılıcı ile vücudunu tam
ortadan ikiye bölmüştü bile. Neon yeşili bir ışık etrafı kapladı. Sanal ormanın
çözünürlüğü düştü ve neredeyse bir küre oluşturacak şekilde dışa doğru
genişledi. Önce odanın normal hali göründü ardından çiçekleri dökülmeye
başlamış sakura ağaçları belirdi.
“Sakura
ağacının çiçeği ağır ağır olgunlaşır ve açar. Sonra aniden dökülür. Tıpkı
hayatlar gibi. Yaşamın her anında ani bir son bizi bekliyor olabilir, en
sevdiğim Gaijin."
Hande,
saygıyla başını öne eğdi. Ardından karşısında beliren adama baktı.
“Sen
olduğunu anlamalıydım, Sensei.” Yıllar önce yaşlı adama güvenlik şifrelerini
verdiği aklına geldi. Uzun bir uçak yolculuğuna kıyasla dijitalde görüşmek daha
kolay olacaktı ama ustası bu yola daha önce hiç başvurmamıştı.
“Söyle
bakalım Gaijin, düellomuzdan neden kaçmaya çalıştın? Hiç sana göre bir davranış
değil. Yoksa olgunlaşıyor musun?”
“Belki,”
dedi genç kız. Bir süre sessizlik oldu. “Bir tanıdığımın başı dertte olabilir. Geç
olmadan ona yardım etmenin bir yolunu bulmaya çalışıyordum. Peki, seni sanal
ortama sokan ve buraya getiren nedir?”
Yaşlı
adam dizlerinin üzerine oturdu ve Hande’ye baktı.
“Seni
özledim,” dedi tebessümle.
“Hadi
ama, her zaman kötü bir yalancıydın.”
“Akio
Shimomura.”
“Shimomura’mı?
Hani şu meşhur olan. Sen dahil en az beş ustanın eğitimini yarım bırakan
serseri.”
“Ta
kendisi.”
“Yoksa
oralarda sıkıntı mı yaratıyor?”
“Hayır
ama sizin oralarda dert olabilir. İstanbul’a geliyormuş.”
Hande, önce
şaşırdı ardından endişe ile ustasının gözlerine baktı.
“Bilirsin
çok konuşur. Kendisini emekliye ayıracak kadar para kazanacağı bir iş için
gittiğini anlatmış. Hayd, adında ucuz bir korsanı yetkililere teslim edip
ardından ölene kadar tatil yapacakmış.”
Hande
şaşkınlıktan küçük dilini yutacak gibiydi. “Hayd mı?” diyebildi sonunda.
Ardından AG gözlüklerinin ucundan saati kontrol etti. Neredeyse on olmak
üzereydi. “Sensei. Benim çıkmam gerekiyor. Hayd’ı tanırdım. Gerçekte olmasa da
sanal ortamdan ve sanırım başı büyük dertte.”
“Her
zaman ki Gaijin. Çoktan o işe bulaştın değil mi? Ben de sana bir iş teklifinde
bulunacaktım. Hayd’ı başka birileri daha istiyor.”
“Kim?”
“Teklifi
yapanın kim olduğunu bilmiyorum ama araştırıyoruz. İstanbul’da bir adamımız
olduğunu söyledim. Eğer Shimomura’dan önce Hayd’a ulaşırsan kazanacağın paranın
tadını uzun süre çıkartırsın.”
“Düşüneceğim
Sensei. Şimdi gerçekten çıkmam lazım. Onu bulmak için önemli bir bilgi olabilir.”
“Sayonara
Gaijin.”
“Arigato
Gozaimasu.”
Hande,
hızlıca AG gözlüklerini çıkardı ve çatı katına çıktı. Üst kat, hem yatak odası
hem de çalışma odası işlevi görüyordu. Yatağının hemen karşısındaki duvarda
bulunan kitaplığına gidip Philip K. Dick’in “Androidler Elektrikli Koyun Düşler
mi?” kitabını buldu. En arka sayfasını açtı ve yıllar önce not ettiği şifreleme
anahtarına göz attı. R@y’in mesajını sanal ortamdan kağıda geçirdi. Kitaptan
alıntı yaptığı cümleyi beş harfli dizilere bölüp elinde tuttuğu anahtar kağıdı
ile eşleştirdi. Mesaj alınmıştı.
Evdeki
tüm sanal ağ hatlarını kapattı. Eski bilgisayarının başına oturdu. Küçük bir
kutudan çıkan kabloyu eski tip bir telefona bağladı. Bilgisayar açılır açılmaz
hızlıca bir şeyler yazdı. Ardından analog bir cızırtı duyuldu. Eski hat
bağlanıyordu.
Bağlantı
ışıkları yeşile dönünce derin ağa girdi. Orada yoğun olarak kullanılan sohbet
kanallarından birine girip beklemeye başladı. Birkaç dakika sonra R@y gelmişti.
Ivy: Slm.
R@y: Slm.
Ivy: Neler oluyor?
R@y: Kami Kavsi Hayd’ın peşinde.
Ayrıca StanX ve başkan birlikte onu bulmak için tüm imkanları kullanıyorlar.
Bir de…
Siyah
ekranda beyaz imleç defalarca yanıp söndü. R@y bekliyordu.
R@y: Bir de artık işsizim. Tüm
güvenlik şefleri “Gereksizler” sınıfına sokuldu.
Ivy: İnanamıyorum. İşinizi kim
yapacak peki?
R@y: StanX, başkana yeni model
androidler gönderiyor.
Hande,
ekran karşısında hiçbir şey yazamadan donup kaldı.