Kod 08 -5

CİNAYET

                “Hayır, hayır,” diye bağırıyordu yaşlı adam.
                “Bir doz ‘morphex’ verelim.”
                “Hemen efendim.”

                Doktor önlüğü giymiş adam, ekibin yanından çıkarak diğer odaya geçti. İçeri girer girmez sanal klavyeler masanın üzerinde görünür hale geldi. Yan yana dizilmiş ekranlarda veriler akıyordu. İki odayı birbirinden ayıran cam panelden yaşlı adamın masaya yatırılışını izledi ve ardından sandalyesine oturdu. Birkaç tuşa bastıktan sonra içeride hala bağırmakta olan adamın bilgileri ekrana geldi.

                “Denek No: 32
                Yaş: 53
                YongaX Versiyon 8.2.1
                Geçmiş: H Sınıfı çalışan, yonga ile bağlantısı bir yıl önce kesildi. Emekli.
                Teşhis: Şizoaffektif bozukluk, çoğunlukla depresyon hali”

                “Hazır mıyız?” dedi yüksek sesle. Dahili alıcılardan içeri iletilen sesi duyan odadakiler tamam anlamında elleriyle onayladılar ve ardından dışarı çıktılar. Yaşlı adam sayıklıyordu ancak herhangi bir direnç göstermiyordu. Elleri, ayakları ve kafası sabitlenmişti.

                “Operasyon başlatılıyor.”

                Ekranlar veriler ile dolup taşıyor, içeride yatmakta olan adamın beyninin görüntüsü bir kenarda sabit duruyordu. Aniden odanın içi hareketlendi. Yukarıdan hızlıca aşağı inen robotik kollar bir örümceğin ağ örmesi gibi çalışmaya başladı. Kolların biri adamın alnını işaretliyor, arkasından gelen diğeri lazer neşter ile kesiyordu. Adamın sağ şakağından başlayan kesik sol tarafında son buldu. Üçüncü bir kol tavandan aşağı hareketlendi. Yarım daire şeklindeki metalik uzvunu daha önce kesik oluşturulan kısma yerleştirdi ve yavaş yavaş yukarı kaldırmaya başladı. Dördüncü kol ise dönen testereyi andıran bir alet ile kafatasını açıyordu.

                Odanın içinde olanları izleyen görevli dahili alıcıyı kapatarak kafatası açma işlemi sırasında çıkan seslerin kendi tarafına geçmesini engelledi. İçeride sadece bilgisayarlardan gelen bir uğultu kalmıştı. Yeşil bir ışık ekrana yansıdı.

                “Frontal lob enjeksiyonu başlatılıyor.”

                Masada yatmakta olan adamın açık olan beyninin ön tarafında bir kablolama işlemi yapılıyordu. Bu sırada robotik kollardan bir tanesi de hipokampus yakınlarına yerleştirilmiş olan YongaX ile uğraşıyordu. Görevli sandalyesinde arkasına yaslandı, ayaklarını makinelerin olduğu masaya doğru uzattı ve beklemeye başladı.

                “Kısa dönem hafıza dijitalleştiriliyor.”

                Ekranda geri sayım başlamıştı. O sırada odanın kapısı açıldı ve Jason Stan içeri girdi. Görevli aceleyle ayaklarını uzattığı yerden indirdi ve ayağa fırladı.

                “Efendim, sizi beklemiyorduk.”

                “Belli oluyor,” diye karşılık verdi yaşlı adam. “Neler yapıyorsunuz?”

                “32 numaralı denek için işlemler başladı, efendim.”

                Geri sayım tamamlandı ve ekranda ışıklar yanıp sönmeye başladı. Görevli bir tuşa bastı.

                “Hayır, hayır,” diye yankılandı dijital bir ses odanın içinde. “Bırakın beni.” Aniden ses kesildi.
                “Algılıyor, Bay Stan. Her denekte olur.”

                “Ben kimim? Neredeyim? Siz kimsiniz?” dedi dijital ses. Ardından ekranda yeni bir yazı belirdi.
                “Uzun dönem hafıza dijitalleştiriliyor.”

                Görevli ve Jason Stan ekrana kilitlenmişti. Uzun dönem hafızanın dijitalleştirilmesi için gereken süre ekranda belirdi ve geri sayım başladı. Önce birkaç yeşil ışık yanıp söndü ardından kırmızı ışıklar.

                “Sanırım hala sorunlar var,” dedi yaşlı adam.

                “Evet, efendim. Şimdi bilgileri topluyor sistem ve yazılım ekibimize gönderecek. Buradaki sorunları halletikten sonra bir sonraki denek ile işlemlere devam edeceğiz.”

                Jason Stan’in yüzünü hüzün kaplamıştı. Yazılım ekibinin başında Nora olmadığı sürece bu düzeltmeler bir ömür sürebilirdi. En yetenekli, en güzel ve sevdiği tek yazılımcı.

                Yaşlı adam çalan telefonu ile düşüncelerinden sıyrıldı. Bir süre sessizce karşısındakini dinledikten sonra, “Tamam,” dedi. “Geliyorum.” Hiçbir şey söylemeden odadan çıktı ve Edenia’nın metal koridorlarında yürümeye başladı.

                Güvenlik odası her zamanki gibi hareketliydi. Jason Stan içeri girdiğinde klasik sahneler tekrar etti. Duraksayan androidler ve selam veren insanlar.

                “Sizi dinliyorum Bay Tyler.”

                “Efendim, sizin için dünyanın en iyi siber korsanlarından, bizimle çalışabilecek durumda olanların bir listesini hazırladık. İzninizle teklifinizi göndermek istiyoruz. Listeye son bir kez siz de bakmak istersiniz diye düşündüm.”

                “İyi düşünmüşsün,” dedi yaşlı adam. İri güvenlik görevlisi ekranlara bir grup siber korsanın resimlerini ve öz geçmişlerini yansıttı. Jason Stan hepsini tek tek ve dikkatlice inceledi. Parmağı ile bir tanesini işaret etti.

                “Rusya’dan JINX,” dedi Tyler. “Gerçek adı Valeria Petrova. Eski bir ajan. Hem sanal ortamda hem de gerçekte yetenekli biri.”

                “Teklifimizi gönder.”

                Yaşlı adam bir diğerini işaretledi.

                “Japonya’dan SUN. Gerçek adı Akio Shimomura. İşin her iki tarafında da bulunmuş. Hem beyaz hem siyah korsan. Son dönemde adı, X-Life içerisinde bulunan yakuza özentisi bir çete ile sıkça anılıyor. Ne yapacağı tam olarak kestirilemez.”

                “Gönder,” dedi Jason Stan ve ekrandaki yüzleri incelemeye devam etti. “Şu.”

                “Türkiye’den W0lf. Gerçek adı Ercan Dağlı. Sanal ortamda pek başarılı değil ama gerçekte tam bir iş bitirici. Eğer adamımız İstanbul’daysa bağlantıları işe yarayabilir.”

                “Gönder, o zaman. Teklifimizi kabul ederlerse JINX ve SUN’ın bütün yolculuk masraflarını ödeyin. İstanbul’un güzel bir bölgesinde kalacak yer ayarlayın. Sonrasında ben hepsiyle özel olarak görüşeceğim.”

                “Anlaşıldı efendim.”

                “Başkan Bülent Aslan’ı bağla bana.”

                “Hemen.”

                Güvenlik şefinin bağlamaya çalıştığı hat birkaç defa uzun uzun çaldı. Sonunda telefon açıldı. İstanbul Başkanı’nın görüntüsü ekrana yansıdı.

                “İyi akşamlar Bay Stan. Biz de sizi arayacaktık.”

                “Haberler iyi mi, Bülent?”

                “Korkarım hayır efendim. Hayd, denen adamdan bir iz yok ayrıca başka bir sorunumuz var.”

                “Lafı uzatmadan söylemeni tercih ederim.”

                “Şirketiniz yöneticilerinden Max Atayan bu sabah evinde ölü bulundu.”

                “Ne demek istiyorsun?” diye bağırdı Jason Stan. “Siz orada ne yapıyorsunuz? Evi 1. Sektörde değil mi? Siya teknolojisi kullanılmıyor mu?”

                “Siya kullanılıyor efendim. Evi, dediğiniz bölgede.”

                “O zaman, katili bulmuşsunuzdur şimdiye kadar.”

                “Korkarım hayır efendim.”

                Jason Stan, ellerini önündeki konsola yapıştırdı. Gözlerinden alevler çıkıyordu. Güvenlik şefi, terlemeye başlamıştı. Oturduğu sandalyeyi yavaşça geri çekerek yaşlı adamdan uzaklaştı.

                “Siya’nın kayıtlarına baktınız mı?”

                “Baktık efendim. Şimdi size de gönderiyorum. Kayıtlarda hiçbir şey yok. Akıllı ev sistemi herşeyi normal olarak kaydetmiş. Ayrıca güvenlik kameralarını, uçargözlerden aldığımız bilgileri inceledik.”

                “Sonuç?”

                “Üzgünüm efendim. Olay tam bir muamma. Görüntülerde kimse yok, siber yardımcı Sia’da da hiçbir şey yok.”

                “Peki nasıl olmuş? Öldürüldüğünü nasıl anladınız?”

                “Boğazı kesilmiş, Bay Stan.”

                Yaşlı adam sinirlerine hakim olamıyordu. Önce konsolu tekmelemeye başladı, ardından ellerini saçlarına götürdü.

                “Sizin güvenlikçileriniz ne işe yarıyor? Orada ne yapıyorlar? Beni iyi dinle Bülent Aslan. Yarın bir açıklama yapacaksın ve tüm güvenlik şeflerinin kademeli olarak “Gereksizler” sınıfına ayrılacağını ilan edeceksin. Sayılarını öğren. Onların yerine size son model androidlerimizden bir ordu göndereceğim.”

                “Efendim, bunu yapmasak daha iyi…” Başkan Aslan sözünü bitiremeden araya Jason Stan girdi.

                “Olmaz,” diye bağırdı sinirli bir şekilde.

                “Gereksizler sınıfına koyduğumuz her meslek, Kami Kavsi’ye adam kazandırıyor. Hem bu seferkiler güvenlikçiler.”

                “Umrumda değil. Bir de o sorun var zaten. Senin yozlaşmış güvenlik birimin yüzünden, kendisine Kam diyen o heriften bir türlü kurtulamadık. Yeter artık.”

                “Anlıyorum efendim.”

                “Unutma, bu durumu iyi bir şey olarak göstereceksin. Yolunda gitmeyen bir durum yok. Kutlama havasında olsun. İnsanlara faydalarını falan anlat işte.”

                “Peki Bay Stan. Cinayetle ilgili topladığımız tüm kayıtları da şimdi gönderiyorum.”

                “Bekliyoruz,” dedi yaşlı adam ve görüşmeyi sonlandırdı. “Biri bana viski getirebilir mi?” diye bağırdı odanın içinde. Androidlerden bir tanesi hızlıca odadan dışarı çıktı.

                “Bilgiler geliyor efendim,” dedi koltuğunda oturmakta olan Tyler. Ekranda veriler dolaşıyor, hazırlanan yazılı raporlar sırasıyla bir kenarda birikiyordu. Siya’nın topladığı sensör verileri tamamlandığında yeşil bir ışık parladı. Son olarak kamera ve uçargöz görüntüleri gelmeye başladı.

                “Ana hatları çıkar,” dedi Jason Stan. İri güvenlik görevlisi parmaklarını klavyede dolaştırdı ve yazıları önlerinde bulunan ekrana yansıttı. Tahmini cinayet saati, nasıl olduğu ile ilgili görüşler ve birkaç bilgi daha. Son bölümde üç kelime göze çarpıyordu.

                “Cinayet aleti bulunamadı.”

                Siya’nın ev içi verileri de hiçbir anormallik göstermiyordu. İzinsiz giriş yapılmamıştı. Hiçbir dijital alette bozukluk yoktu. Herşey olması gerektiği gibi çalışıyordu. Isı sensörleri olayın olduğu saatler boyunca evde tek kişi olduğunu doğruluyordu.

                “Kamera görüntüleri,” dedi yaşlı adam. “Tahmini cinayet saatine göre önce sokaklardan başlayalım.”

                Tyler, klavyeyi kıracak kadar sert ve bir o kadar hızlı parmak hareketleri ile görüntüleri ekrana yansıttı. Sokaklar boştu. Başka evlere giren birkaç kişi ve sokakta durmadan geçen üç beş araba dışında hiçbir şey yoktu. Ev içerisindeki güvenlik kameralarında da hiçbir şey çıkmamıştı.

                “Korsan yetmiyormuş gibi bir de karşımıza hayalet katil çıktı. Kami Kavsi’nin bir yöneticimizi öldürecek kadar ileri gideceğini hiç düşünmemiştim.”

                “Efendim, benim aklıma bir olasılık daha geliyor.”

                “Nedir o Bay Tyler?”

                İri güvenlik görevlisi çekiniyordu. Terlemeye başladı. Lafı ağzından çıkarana kadar bir süre daha geçmesi gerekmişti.

                “Saldırının yıl dönümü yaklaşıyor. Belki de bunu yapan Hayd’dır.”


                “Belki de…” dedi Jason Stan. “Hayd, Kam’ın adamıdır. Bunlar bir şeyler çeviriyor ve bunu mutlaka öğreneceğiz.”

0 yorum:

Yorum Gönder