“150. Gün
Toplum tarafından seçilen 23. Arayıcı olarak umutlarım
tükenmek üzere. Daha önce hiç bu kadar süre sinyal alınmadığı kayıtlara
geçmemiş. Başkaları kalmadı mı yoksa erişemeyeceğimiz kadar uzaktalar mı?”
Eskilerin işçiliği ile yapılmış masasının ardından pencereye
baktı ve atmosferde asılı kalan radyoaktif taneciklerin yarattığı ışıltılı gün
batımını izledi genç adam. Akşamın karanlığı ile altlarında duran sis tabakası
daha da belirginleşiyordu. Bazı meslekleri devam ettirmek giderek zorlaşıyor
diye düşündü. Bir süredir, kendinden öncekilerinin yapmadığını yapıp masasının
üzerine basit bir harita çiziyordu. Elektroniklerden daha kalıcı olacağından
emindi. Bir gün gelir de aktarılan bilgiler kaybolursa kalanlar bundan
faydalanabilirlerdi.
Bir önceki yolculuğundan aklında kalan bir tepeyi
işaretledi. O bölgede yaşayan birileri olup olmadığını bulmak için şansını yine
deneyecekti.
Aklında durmadan bir önceki Arayıcı’nın sözleri dönüyordu.
“Biz yolun kendisiyiz evlat, bizden sonrakiler için onu açık
tutmalıyız.”
Peki, ama nasıl? Cep terminali günlerdir yeni bir yaşam
sinyali almamıştı. Yakında olmasa da bir süre sonra 40 katlı apartmanda
kendilerine bir düzen kurmuş olan bu topluluğun mevcudu azalmaya başlayacaktı.
Çatıda tarım yapabilecek, yemekleri hazırlayacak insanların sayısı fazlaydı ama
binayı idare etmek için farklı yeteneklerde farklı kişilere ihtiyaç vardı. Bir
süre daha onlara katılacak birilerini bulamazsa belki de vakti geldiğinde son
Arayıcı da o olacaktı.
Belki bir faydası olur düşüncesiyle odasından çıktı.
“İyi akşamlar 23.”
“Sana da,” dedi, hiç arkasına bakmadan.
“Topraklama törenine geliyor musun?” diye sordu ses. O anda
konuşanın, belki de kattaki tek dostu Deniz olduğunu anladı.
“Özür dilerim, dostum. Sen olduğunu fark edemedim. Ne dedin?
Tören mi var?”
“Evet. On ikinci kattan biri topraklanacak.”
“Sanırım elimi çabuk tutsam iyi olacak. Ben gelmiyorum.
Şifacı, tek başına halledebilir.”
Hızlı adımlarla katın sonundaki asansöre ulaştı. En üst
katta yer alan özel odaya çıktı. Kapıdaki rakamları, nesilden nesile aktarılan
kombinasyon ile tuşladı ve içeri girdi. Kırık cam tam karşısında duruyordu.
Hemen önünde bir masa ve üzerinde harflerin, rakamların olduğu başka bir cam
parçası.
Kendisine öğretilen şekilde rakamları tuşladı. Kırık cam
beyaz bir renge büründü. Mavi renkli bir G ve kırmızı renkli bir O harfi ile birlikte
Yol Gösterici önünde belirdi. Daha önce binlerce defa yaptığı gibi GO dijital
bir ses ile girilen rakamların karşılığını anlatmaya başladı.
Rosetta 5 Dünya’ya asteroid madenleri getirmeye başladı.
Salgın hastalıklar yayılmaya devam ediyor.
Savaş yeni bir boyut kazandı.
Füzyon enerjisi taşınabilir boyutlara indirildi.
Thomas açıklama yaptı. “Size sonsuz enerjiyi sunuyoruz.
Bundan sonra her cihaz çok daha uzun ömürlü olacak.”
Çevre kirliliği geri döndürülemez bir noktaya ulaştı. Gaz
maskesi olmadan dışarı çıkılması tavsiye edilmiyor.
Salgın hastalıklar Dünya’da kalan insanları etkiliyor.
Zehirli gazlardan korunmak için yüksek binaların 5. katından
sonrasında yaşam tavsiye edildi.
Geliştirilen cihazlar ile 50 km çapında bir alanda yaşayan
insanlar birbirlerini bulabilecekler.
Girdilerin sonu.
Genç adam, cebindeki terminali çıkardı ve baktı.
“Olması gerekenden daha azını gösteriyorsun,” diye bağırdı
ve cihazı fırlattı. O anda bir sinyal sesi duyuldu. Oraya seğirtti ve ekrana
baktı. Gerçekten de bir nokta yanıp sönüyordu. Hızlıca oradan ayrılıp odasına
döndü ve masasındaki haritaya bakmaya başladı.
“Sabah ilk iş,” dedi kendi kendine. “Kuzeyden biraz daha
uzaklaşsan bana yetecek.”
Gün doğumu ile birlikte Arayıcı, çantasını hazırladı. Her
zamanki gibi, 5 gün yetecek yiyecek ve içecek, birkaç silah, dürbün, mermi ve
bir bıçak. Kapıdan çıkmadan önce en önemlisini de aldı: Gaz maskesi.
Apartmandan çıkmak için bindiği asansör altıncı katta durdu.
Burada nöbet tutan adamlara selam verdi ve zemine inen asansöre yöneldi.
“Yolun açık olsun, yeni insanlarla dön 23,” dedi
güvenliklerden bir tanesi.
“GO rehberin olsun,” dedi diğeri.
Arayıcı, maskesini yüzüne geçirdikten sonra onlara eliyle
selam verdi ve kendisini sislerin içine bıraktı. Ölü ağaçların ve yıkıntıların
arasından, çok iyi bildiği çorak topraklarda bir süre yürüdü. Her zamanki
kontrol noktasına geldiğinde hızlıca merdivenleri tırmandı ve yavaş yavaş
azalan sis perdesinin arasından etrafa bakındı. Gaz maskesini çıkarıp, normal
bir şekilde soluklandı.
Sinyali tekrar kontrol etti. Artık sabit değildi, hareket
ediyordu.
Umarım çok uzaklaşmaz, diye düşündü ve tekrar yola koyuldu.
Daha önce geldiği noktalardan uzaklaşmaya başlamıştı. Ayağının altında dolaşan
ve başkalaşım geçirerek büyümüş sıçanların sayısı artmaya başlamıştı.
İnsanların kolay kolay hayatta kalamayacağı bir bölgeye doğru ilerlediğine
emindi artık.
Tek bir kişi. Bu bölgede ne yapıyor olabilir?
Hedefi artık çok yakındaydı. Neredeyse sağlam kalmış
binalarla dolu bir sokağa gelmişti. Görünmemek için bir duvarın arkasına
yaslandı. Terminal yanılmıyorsa tam karşısındaki binada hareket eden biri
vardı. Hava kararmaya başlamıştı ve günün bu saatleri birisine bulaşmak için
pek iyi bir zaman sayılmazdı. Tecrübelerden ve yıllardır anlatılanlardan
öğrendiği bir şey varsa, o da gün doğumu ile birlikte hareket etmenin kazançlı
olacağıydı.
Geçici kampını, sinyalin yakınında bulunan bir viranenin üst
katlarına kurdu. Arada sırada dürbün ile karşıdakini kontrol etmenin iyi
olacağını düşünüyordu. Akşam karanlığında yakacağı bir ışık yerini tespit
etmesi için yeterli olacaktı. Sabırla bekledi.
Artık gözleri uykusuzluktan kapanmak üzereyken beklediği
işaret geldi. Hedefi, alt katlarda dolaşıyordu. Başkalarına gözükmemek ve
yakalanmamak için iyi bir taktik.
Şafak sökerken Arayıcı’nın gözünü güneşten önce radyoaktif
ışımalar aldı. Hemen toparlandı. Sinyal gelmeye devam ediyordu ancak görsel
temas sağlayamamıştı. Karşısındakinin dün gece son gördüğü katta olması için
dua etti.
“Yol Gösterici GO, sen her zaman yanımda ol.”
İki bina arasındaki mesafeyi kat edip diğer tarafa geçene
kadar cümleyi kaç defa tekrarldığını hatırlamıyordu. Artık cihazı sıfırı
gösteriyordu. Hedefi ile aynı yerdeydi.
“Beşinci kat,” dedi sessizce. “Son gördüğüm yerden
ayrılmamış olmalı.”
Parmak uçlarına basarak merdivenleri çıkmaya başladı.
Topluma katacağı kişiyi gafil avlamak her zaman iyiydi. Ona bir şey
yapmayacaklarını, sığınabileceği bir yer, yiyecek, içecek ve en önemlisi
dostluklarını verebileceklerini anlatabilmek için uykusundan uyanmadan başında
olmak önemliydi. Yoksa herkes gibi karşısındaki saldırganlaşabilir ve işler
çirkinleşebilirdi.
Önünde duran kapıyı açtı. Dikkatlice içeri girdi. Görünürde
bir şey yoktu. Sessizce bir sonraki kapıya ilerledi. Silahını belinden çıkardı
ve birden her taraf karanlığa büründü.
Arayıcı kendine geldiğinde elleri, kolları ve bacakları
birbirine bağlanmış şekilde yatıyordu. Büyük bir odanın içerisindeydi ve güneş
içeriyi aydınlatıyordu. Etrafı hala belli belirsizdi, odaklanamıyordu.
Gözlerini biraz daha kapattı ve tekrar açtı. Tam karşısında yerdeki bir
şeylerle uğraşan genç kadını gördü.
Sabahın ilk ışıklarının iyi bir zaman olduğu bilgisi de
artık işe yaramaz olmuştu. Çaresiz bir şekilde ne yapabileceğini düşündü.
Sonunda işler normal bir durumda olsaydı söyleyeceği şeyleri söylemeye karar
verdi.
“Sana zarar vermeyeceğim.”
Sözlerine başladığı anda hedefi yüzünü döndü ve yüzünde
bomboş bir ifadeyle ona baktı.
“Bu durumda zaten zarar veremezsin.”
Önce “buraya kadarmış,” diye düşündü genç adam. Sonra aklına
birinci kural geldi. “Ne kadar kötü durumda olursan ol insanlarını ele verme.”
Gözleri odanın içinde çantasını aradı ama göremedi.
“O iplerden kurtulamazsın, boşuna çabalama. Kimsin ve benden
ne istiyorsun?”
Doğru cevapları verebilmeyi , yanında birini götüremese bile
canlı olarak geri dönebilmeyi istiyordu.
“Bana 23 derler.”
“Ne kadar tuhaf, ben onu sayı olarak biliyordum,” dedi önüne
koyduğu küçük cam ile ilgilenirken genç kadın. Bir an yüzünü döndü ve sordu
“Gerçek ismin nedir?”
“Yaşadığım yerde bir Arayıcı’yım. Yirmi üçüncüyüm. Etrafta
dolaşır hayatta kalanları bulur ve onlara yardım etmeye çalışırım. Bu zamanda
herkesin birbirine ihtiyacı var. Kimse tek başına uzun süre hayatta kalamıyor.
Eğer beni çözersen sana da yardımcı olabilirim.”
“Evet,evet hep böyle şeyler söylerler. Sonra…” Dalıp gitti.
“Şey, düzgün bir şekilde oturabilir miyim?”
Genç kadın, camın başından kalktı ve tek bir hareketle
esirini oturur konuma getirdi. Arayıcı, karşısındakini düzgün bir şekilde
görebiliyordu artık. Siyah deri pantolonu, botları ve yakası kürklü kahverengi
deri ceketi içinde kusursuz bir görünümü vardı. O güne kadar gördüğü hiçbir
kadına benzemiyordu.Kısa ve kızıl saçlarını kendisi kesiyor olmalıydı, bu
asimetrik saç şeklinin başka açıklaması olamazdı. Etraftaki ipuçlarından anlam
çıkarmaya çalışıyordu.
Ardından gözü, tekrar karşısındakinin ilgilendiği küçük cama
takıldı. Artık daha net görebiliyordu.
“Senin de Yol Göstericin var, hem de kırık değil,” dedi genç
adam.
“Evet, bir monitörüm ve sanal bir klavyem var, eğer
kastettiğin bunlarsa.”
“Tam olarak onlardan bahsediyorum. Kullanmasını biliyor
musun? Son tarih olarak ne giriyorsun? Sana ne cevap veriyor? Rosetta 5 dünyaya asteroid madenleri
getirmeye başladı. Sonra…”
“Çok tuhaf konuşmaya başladın 23. Belki de şu etrafta
dolaşan delilerden birisin.”
“Hayır, hayır. Sana gerçekleri söylüyorum. GO’ya son tarihi
girerim, o da bize olayları anlatır. Her akşam, herkes dinler. Yıllardır
böyledir. Yaşananlardan sonra dünyada çok az insan kalmış olmalı. Bir de
etrafta dolaşan Hordauralar var. Ama onlar tehlikelidir. Senin benim gibi
değil. Gördükleri insanları ne yaptıklarını kimse bilmez. Asıl onlara dikkat
etmeliyiz ya da etmelisin.”
Arayıcı nefes almak için durduğunda fazla heyecanlandığını
fark etti. İlk defa karşısında Yol Gösterici’yi kullanan biri vardı ve
harfleri, sayıları biliyordu. Belki de o da birileri tarafından seçilmişti,
okuma yazma öğretilmişti.
“Sana gösterebilirim. Önünde duran camdan bizde de var.
Biraz büyük, kırık ama işe yarıyor. Bize anlatabiliyor.”
Kızıl saçlı kadın, ilk defa gülümsedi.
“Neyi? Asteroid madenlerini mi? Bu ne işinize yarıyor? Ne
anlama geliyor? Bir fikrin var mı?”
“Geçmişi bilmemizi sağlıyor. Thomas’a şükrediyoruz. Bize
sonsuz enerjiyi verdiği için. O olmasa bu cihazlar olmazdı, ışığımız olmazdı,
binamıza su pompalayan aletlerimiz çalışmazdı. Ona çok şey borçluyuz.”
“Mantıklı değil. Klavye ve monitör ile, eski bilgi ağındaki
verilere ulaşmaya çalışıyorum. Şimdiye kadar başarılı olduğum söylenemez ama
denemeye değer. Aradığım şey için değer.”
“Belki GO, yardımcı olur. Belki bizim kırık cam…”
“Bak, 23 ya da adın her ne ise, burada fazla durmayacağım.
Gitmem gerekiyor. Silahlarını almak şartıyla seni serbest bırakabilirim. Sonra
sen yoluna, ben yoluma.”
Genç kadın çevik bir hareketle yerinden kalktı ve belinden
çektiği bıçağıyla ipleri tek hamlede kesti. Kenarda duran gaz maskesini aldı ve
ellerini ovuşturan adamın kucağına attı.
“Gidebilirsin.”
Arayıcı, ayağa kalktı. Çıkışa doğru çaresizce ilerlerken
küçük cama göz attı. Kendilerinde bulunanla aynı renkte G ve O harflerini
gördü. Bu sefer devamı da vardı. Daha fazla O harfi, tekrar G ve L ve E.