Kod 08 -6


MESAJ

R@y: 1 Okunmamış Mesaj

                Hande, işaret parmağını havaya kaldırıp, gözlüğün gösterdiği sanal mektuba dokundu. Mesaj gözlüğün ekranında belirdi.


Selam Ivy,
Uzun zaman oldu farkındayım. Her zaman ki sistem.
Bazen yanlış bir şey yapmak doğrusunu yapmaktan daha dru”[1]


                Yazılanları okuduktan sonra hemen kapadı. R@y’in her zaman ki sistem ile kastettiği bir şifreleme yöntemiydi. Hayd bunları kafasından çözdüğünü söylerdi her zaman ama Hande’nin tamamını çözmek için anahtara ihtiyacı vardı. Sadece bir kelimeyi anlayabilmişti.

                “Köfte için teşekkür ederim Kaptan, ama benim artık gitmem gerekiyor.”

                “Peki evlat. Bundan sonra daha dikkatli ol. Senin şu eski arkadaşının başı derde girecek gibi.”

                Hande, zorla da olsa gülümsedi. “Elimden geleni yaparım.” Hızlı adımlarla sokakta yürümeye başladı ve ana caddeye çıktı. Durakta bekleyen bir ototaksiye bindi. Adresi söyledi. Araç hem sesli hem yazılı olarak alternatif güzergahları, sürelerini ve ücretlerini söyledi. Hande, en hızlı olanını seçti ve ardından parmağını önündeki dijital kutuya dokundurdu. “Onaylıyorum,” dedikten sonra araç hareket etti ve evine doğru yola çıktı.

                Yağmur hiç durmadan yağıyor, ototaksinin camlarından sular süzülüyordu. Beyoğlu'nun gri binalarının arasından geçip yokuş aşağı iniyorlardı. Hande, başını kapıya dayadı. AG gözlükleri olmadan sokakların ne kadar renksiz olduğunu düşündü. Her yer aynı gibiydi. Dijital cihazların okuyabilmesi için konulan kırmızı, siyah ve sarı renkli barkodlar dışında tamamen beton rengi.

                Birkaç dakika içinde Galata Kulesi’nin yıkık, yaklaşık yirmi metre kalmış duvarları karşıdan göründü. Ototaksinin turistler için olan bedava hizmetini açtı genç kız. Camlarda beliren görüntüler kulenin duvarlarını tamamladı. Sivri çatısı ile tam tamına 67 metre yüksekliğindeki tarihi güzelliğe baktı. Gözlerini kapadı.

                Aracın hiç durmadan çalan alarmı ile gözlerini açtı. Önündeki ekran belirlenen hedefe vardıklarını gösteriyordu. Aceleyle indi ve apartmanın giriş kapısını parmak izi ile açtı. Merdivenleri çıkamaycak kadar yorgun hissediyordu. Metal bir kafesi andıran eski asansöre bindi. Dördüncü kata gelince indi ve dairesinden içeri girdi.

                Dijital bir ses evin içinde yankılandı. “Bir bekleyen isteğiniz var.”

                “Hiç uğraşamayacağım. Siya, devredışı.”

                “Komut istemi devredışı,” diye karşılık verdi ses.

                “Böyle bir şey istememiştim. Yardımcıyı kapat,” dedi Hande daha yüksek bir sesle.

                “Komut istemi devredışı, sanal ortam hazırlanıyor.”

                Hande, gerilmişti. Ne ile karşı karşıya olduğunu anlamaya çalışıyordu. Evin duvarları orman görüntüsü yansıtmaya başladı. Genç kız, salona doğru birkaç adım attı ve AG gözlüklerini taktı. Odanın tam ortasında sanal bir samuray kılıcı duruyordu. Onu almak için hareketlendiğinde bir görüntü tam yanından neredeyse vücuduna dokunarak geçti. Hiç tereddütsüz yere atladı. Kılıcı sıkıca kavradı ve başını korumak için sağ elini yukarı kaldırıp diğer tarafa döndü. Siyah kıyafetler içinde maskeli bir adam ona doğru hamle yapmıştı.

                İki sanal silah havada çarpıştı. Dijital bir çınlama oldu ve yeşil ışık etrafı aydınlatırken ağaçların pikselleri belirginleşti. Hande bir dizinin üstünde, adam ise tam karşısında ikinci bir saldırıya hazır duruyordu. Genç kız, tek bir hamle ile ayağa kalktı ve iki savaşçının yumrukları tam ortada birleşti. Kılıçlar birbirine paralel, uçları salonun tavanına bakıyordu.

                “Bunun için vaktim yok,” dedi Hande. Siyahlı adamın gözleri kısıldı. Tek bir adım ile genç kızdan uzaklaştı ve tekrar saldırı pozisyonu aldı. Gözleri birbirlerine kilitlenmişti. Kıpırdamadan duruyorlardı.

                “Düelloyu sonlandır,”diye bağırdı odanın içinde Hande. Ancak Siya’dan bir yanıt alamadı. Halâ orman görüntüsü etraftaydı ve rakibi karşısındaydı. “Gerçekten sıkıldım. Daha önemli işlerim var. Güvenlik duvarımı nasıl aştığını bilmiyorum ama her kimsen bu duruma bir son vermeni istiyorum.”

                “Sanal bir düelloyu kaybetmekten mi korkuyorsun?” diye sordu karşısındaki savaşçı. Sesi anlık çeviri uygulamalarından biri gibi çıkıyordu. Hande kılıcını, ucu yeri gösterecek şekilde aşağı indirdi. Daha az tehditkar görünmeye çalışıyordu. Son bir kez daha akıllı evinden uygulamayı sonlandırmasını istedi. Sistem yine cevap vermedi.

                “Ne istiyorsun? Aptal bir oyunda kendinden daha üst seviye birini yenip puan toplamak mı? Emin ol, benden daha iyilerini bulabilirsin.”  

                Karşısındakinin tüm vücut kasları gerilmişti. Hamle yapmaya hazırlanıyordu.

                “Derdin ne senin be adam?” diye bağırdı Hande ve ardından savaşçı kılıcını kaldırıp ona doğru hamle yaptı. Biraz kenara kayarak darbeden son anda kurtuldu ve hızlıca arkasına döndü. Adam tekrar pozisyon alamadan genç kız kılıcı ile vücudunu tam ortadan ikiye bölmüştü bile. Neon yeşili bir ışık etrafı kapladı. Sanal ormanın çözünürlüğü düştü ve neredeyse bir küre oluşturacak şekilde dışa doğru genişledi. Önce odanın normal hali göründü ardından çiçekleri dökülmeye başlamış sakura ağaçları belirdi.

                “Sakura ağacının çiçeği ağır ağır olgunlaşır ve açar. Sonra aniden dökülür. Tıpkı hayatlar gibi. Yaşamın her anında ani bir son bizi bekliyor olabilir, en sevdiğim Gaijin."

                Hande, saygıyla başını öne eğdi. Ardından karşısında beliren adama baktı.

                “Sen olduğunu anlamalıydım, Sensei.” Yıllar önce yaşlı adama güvenlik şifrelerini verdiği aklına geldi. Uzun bir uçak yolculuğuna kıyasla dijitalde görüşmek daha kolay olacaktı ama ustası bu yola daha önce hiç başvurmamıştı.

                “Söyle bakalım Gaijin, düellomuzdan neden kaçmaya çalıştın? Hiç sana göre bir davranış değil. Yoksa olgunlaşıyor musun?”

                “Belki,” dedi genç kız. Bir süre sessizlik oldu. “Bir tanıdığımın başı dertte olabilir. Geç olmadan ona yardım etmenin bir yolunu bulmaya çalışıyordum. Peki, seni sanal ortama sokan ve buraya getiren nedir?”

                Yaşlı adam dizlerinin üzerine oturdu ve Hande’ye baktı.

                “Seni özledim,” dedi tebessümle.

                “Hadi ama, her zaman kötü bir yalancıydın.”

                “Akio Shimomura.”

                “Shimomura’mı? Hani şu meşhur olan. Sen dahil en az beş ustanın eğitimini yarım bırakan serseri.”

                “Ta kendisi.”

                “Yoksa oralarda sıkıntı mı yaratıyor?”

                “Hayır ama sizin oralarda dert olabilir. İstanbul’a geliyormuş.”

                Hande, önce şaşırdı ardından endişe ile ustasının gözlerine baktı.

                “Bilirsin çok konuşur. Kendisini emekliye ayıracak kadar para kazanacağı bir iş için gittiğini anlatmış. Hayd, adında ucuz bir korsanı yetkililere teslim edip ardından ölene kadar tatil yapacakmış.”

                Hande şaşkınlıktan küçük dilini yutacak gibiydi. “Hayd mı?” diyebildi sonunda. Ardından AG gözlüklerinin ucundan saati kontrol etti. Neredeyse on olmak üzereydi. “Sensei. Benim çıkmam gerekiyor. Hayd’ı tanırdım. Gerçekte olmasa da sanal ortamdan ve sanırım başı büyük dertte.”

                “Her zaman ki Gaijin. Çoktan o işe bulaştın değil mi? Ben de sana bir iş teklifinde bulunacaktım. Hayd’ı başka birileri daha istiyor.”

                “Kim?”

                “Teklifi yapanın kim olduğunu bilmiyorum ama araştırıyoruz. İstanbul’da bir adamımız olduğunu söyledim. Eğer Shimomura’dan önce Hayd’a ulaşırsan kazanacağın paranın tadını uzun süre çıkartırsın.”

                “Düşüneceğim Sensei. Şimdi gerçekten çıkmam lazım. Onu bulmak için önemli bir bilgi olabilir.”

                “Sayonara Gaijin.”

                “Arigato Gozaimasu.”

                Hande, hızlıca AG gözlüklerini çıkardı ve çatı katına çıktı. Üst kat, hem yatak odası hem de çalışma odası işlevi görüyordu. Yatağının hemen karşısındaki duvarda bulunan kitaplığına gidip Philip K. Dick’in “Androidler Elektrikli Koyun Düşler mi?” kitabını buldu. En arka sayfasını açtı ve yıllar önce not ettiği şifreleme anahtarına göz attı. R@y’in mesajını sanal ortamdan kağıda geçirdi. Kitaptan alıntı yaptığı cümleyi beş harfli dizilere bölüp elinde tuttuğu anahtar kağıdı ile eşleştirdi. Mesaj alınmıştı.

                Evdeki tüm sanal ağ hatlarını kapattı. Eski bilgisayarının başına oturdu. Küçük bir kutudan çıkan kabloyu eski tip bir telefona bağladı. Bilgisayar açılır açılmaz hızlıca bir şeyler yazdı. Ardından analog bir cızırtı duyuldu. Eski hat bağlanıyordu.

                Bağlantı ışıkları yeşile dönünce derin ağa girdi. Orada yoğun olarak kullanılan sohbet kanallarından birine girip beklemeye başladı. Birkaç dakika sonra R@y gelmişti.


                Ivy: Slm.
                R@y: Slm.
                Ivy: Neler oluyor?
                R@y: Kami Kavsi Hayd’ın peşinde. Ayrıca StanX ve başkan birlikte onu bulmak için tüm imkanları kullanıyorlar. Bir de…

                Siyah ekranda beyaz imleç defalarca yanıp söndü. R@y bekliyordu.
               
                R@y: Bir de artık işsizim. Tüm güvenlik şefleri “Gereksizler” sınıfına sokuldu.
                Ivy: İnanamıyorum. İşinizi kim yapacak peki?
                R@y: StanX, başkana yeni model androidler gönderiyor.

                Hande, ekran karşısında hiçbir şey yazamadan donup kaldı.



[1] Philip K. Dick – Androidler Elektrikli Koyun Düşler Mi?

0 yorum:

Yorum Gönder