İnanç Koşusu



İNANÇ KOŞUSU
Haris, etrafına baktı. Tanıdığı, tanımadığı herkes gelmişti. Bu büyük ve onurlu görev geçen sene olduğu gibi bu sene de ona verilmişti. Ama bu defa farklıydı. Kendisini gerçekten hazır hissediyordu. Çok iyi hazırlanmış ve son on yılın bölgeye ait tüm rekorlarını kırmıştı. Herkesin tek beklentisi vardı, başarı.

Bölge yöneticisi Rıza Bey, Haris’in sırtına vurdu.

“Dualarımız seninle. Sadece kendin için değil tüm bölge için ve inancımız için koşacaksın. Bunu sakın aklından çıkarma.”

Esmer tenli gencin yanaklarının kızardığı belli oluyordu. Aldığı büyük sorumluluğa rağmen hala bir çocuktu ve gösterilen ilgi kendisini rahatsız ediyor, utandırıyordu.

“Elimden gelenin en iyisini yapacağım, efendim,” diyebildi sadece, kafasını öne eğerek.

Kendisini uğurlamaya gelen coşkulu kalabalığın sesinin arasında bir uğultu duyuldu. Güneşli gökyüzü kararır gibi oldu. Haris’i almaya gelen mekik bir an güneşin önüne geçmiş ve büyük bir gölge yaratmıştı.

“İşte geldiler,” dedi yönetici. “Önümüzdeki bir seneyi bolluk ve refah içerisinde geçireceğimizden hiç şüphem yok. Hayatım boyunca gördüğüm en hızlı ve en dayanıklı koşucu sensin. Git oraya ve göster onlara günlerini. Hepsinden iyi olduğumuzu kanıtla.”

Çocuk tamam anlamında kafasını salladı. Mekik büyük bir gürültü ile karaya indi. Yavaş yavaş azalan motor gürültüsünün arasından tıslayan iniş takımlarının sesi duyuluyordu. Etraf birkaç defa buhar içinde kaldı ve ardından sesler kesildi.

Mekiğin hangar kapısı yavaş yavaş açılırken, coşkulu kalabalık alkışlarla tempo tutmaya başladı. En ön sırada bulunan inancın din adamları dua ediyorlardı. Gözlerini ellerindeki kitaplardan ayırmıyor, dudakları bir saniye boşluk bırakmadan hareket ediyordu.

Kapı toprağa çarpınca büyük bir toz bulutu yükseldi. Haris, kendisini almaya gelenleri görebilmek için elini gözlerinin üzerine siper etti. Havada uçuşan kum taneleri dağılmaya başladığında elinde neredeyse genç adamın boyu kadar silah tutan iki görevli belirdi. Yavaş ve senkronize adımlarla rampadan aşağı iniyorlardı.

Rıza Bey, bir adım öne çıktı.

“Bu seneki koşucumuz burada. Bunlar da evrakları.”

Görevlilerden bir tanesi birkaç saniye kağıtlara baktı. Diğeri ile arasında sessiz bir diyalog yaşanıyordu. Bir an sonra her ikisi de kenara çekildi. Haris, kendinden emin adımlarla aralarında geçip mekiğe doğru yürümeye başladı. Arkasından coşkulu bir uğurlama sesi yükseldi.

Mekiğe adımını atar atmaz durdu. Ayaklarını koyması için işaretlenmiş yerin üzerine çıktı. Alttan çıkan iki metal kol ayak bileklerine iki kelepçe taktı. Dijital bağlar.

İşlem tamamlandığında kendisi gibi koşucular için ayrılmış bölüme geçti. Bu sene ikinci sırada mekiğe bindirilmişti. Bir önceki şampiyonun hemen yanına oturması gerekiyordu. Önlerinde on durak daha olacaktı ve Haris için bu eski kazanan ile geçireceği uzun bir süre demekti.

“Hoş geldin,” dedi şampiyon Daniel. Haris cevap vermedi. “Seni tekrar göndermelerine şaşırdım. Bir kaybedeni ısrarla koşuya sokmak.” Duraksadı. Suratında aşağılayıcı bir gülümseme belirmişti. Genç adam sinirlerine hakim olmaya çalışıyordu.

“Sizin inancınızın sorunu bu. Fazla iyimser.”

Haris, dayanamayıp cevap verdi. “Sizin ki gibi kaybedenin kafasını mı kesseydik?”

“Bence mantıklı olurdu. Bir defa kaybedip inancını lekeledikten sonra onu temizleyebileceğini düşünmek fazla iyimserlik oluyor.”

“Bu sene yarışı arkamda bitirdikten sonra da aynı şeyleri düşünebilecek misin bakalım.”

Daniel kahkaha attı. “Kaybetmeyeceğim.”

Mekik büyük bir gürültü ile sarsıldı ve bir sonraki koşucuyu almak üzere havalandı. Haris, gözlerini kapadı ve dua etmeye başladı. Araç önce birkaç manevra yaptı ardından tam gaz ileri fırladı. İki koşucu koltuklarına yapıştı. Birkaç saniye içerisinde kendilerinden geçmişlerdi.

Haris, gözlerini açtığında yanındaki kıkırdıyordu.

“Kısacık yolculuktan sonra bile kendine gelmen dakikalar sürüyor.”

Temas yasak olmasaydı genç adam çoktan yumruğu suratına geçirmişti. Kendisini tuttu. Dua etmeye geri döndü ve sadece yarışı kazanmayı diledi.

Bu durakta geçen seneden farklı bir koşucuyu yanlarına aldılar. Hiç tanımadıkları bu adam o kadar gergindi ki, titreyişi bir kilometre öteden fark edilebilirdi.

“Sakin olmaya çalış,” dedi Haris. “Ayaklarını resmin üzerine koy ve bekle.”

Yeni gelen Haris’in dediklerini yaptı. Bileklerine yapışan kelepçeler ile sarsıldı.

“Korkma artık. Gel ve şuraya otur.”

Adam oturacağı sırada bir önceki şampiyon bağırdı. “Sakın.”

Haris’in yanındaki sarsılmıştı. Dizlerini bir an için kırmış sonra beceriksizce tekrar ayağa fırlamıştı. Hangarın içi kahkaha sesi ile yankılanıyordu. Haris, adama oturması için eliyle işaret etti.

“Sizin inanç kaybedenlere neler yapıyor?” diye sordu Daniel. “Geçen seneki gelmediğine göre öldürüyorlardır.”

Karşı taraftan cevap gelmedi.

“Korkma,” dedi Haris. “Burada birbirimiz ile fiziksel temas kurmamız yasak. Sana bir şey yapamaz. İsmin nedir?”

“Banzan,” dedi yeni gelen adam. Ardından ellerini kucağında birleştirdi ve gözlerini kapadı.

Mekik, geri kalan dokuz yolcusunu da farklı yerlerden aldıktan sonra koşunun yapılacağı bölgeye doğru süper hızlı bir uçuş gerçekleştirdi.

Bu bölge, her şeyin tam zamanında işlemesiyle ünlüydü. Androidler hiç bir şeyin aksamasına izin vermezlerdi. Ve şimdi dinlenmek için tam sekiz saatleri vardı. Bu sürenin ardından büyük inanç koşusu başlayacaktı.

Her koşucu kendisine ayrılan bölüme yerleştirildi ve dinlenmeye başladılar. Birkaç defa yiyecek ve içecekler kapılarından içeri bırakıldı. Zaman geldiğinde Kırmızı Lider hepsini bulundukları yerden aldı ve yarışın yapılacağı alana götürdü.

Alan, tarihi bir stadyumdu. Tribünler her çeşit ve modelden androidler ile doluydu. Dünyanın yeni efendileri ilkel insanları ve onların eski çağlardan kalma yarışını izlemek için toplanmıştı. Tam olarak üç yüz altmış günde bir yapılan bu koşu bütün hepsinin mikroişlemcileri ve devreleri için bir test oluyordu. Her bir android, atalarının mantığını anlayabilmek için çıkarımlar yapıyor ve dünya üzerinden yok olmak üzere olan bu evrimleşmemiş türün neye göre ve nasıl hareket ettiğini çözmeye çalışıyordu.

Tüm koşucular sıraya girdikten sonra Kırmızı Lider konuşmaya başladı.

“Sizler için çok çalıştık. Yüyıllar süren savaşlarınıza istemeyerek de olsa ortak olduk.”

“İşte klasik nutuk başladı, ” dedi Daniel.

“Sus artık,”  diye tersledi onu Haris.

“Mantığınızı anlamaya çalıştık ancak başarılı olamadık. Ne olursa olsun, ne yapılırsa yapılsın savaşmaya ve birbirinizi yok etmeye devam ettiniz. Hesaplamalar yaptık ve sizi savaşmayacağınız bir hale getirmek için bir sonuca vardık. Sizleri gruplamak için bütün kombinasyonları denedik ve birbiriniz yok etme ihtimalinizin en az olduğu inanç gruplamasını getirdik. Bu doğrultuda sizleri bölgelere ayırdık ve oralarda yaşamanızı sağladık.

Bütün yanlışlarınıza rağmen atalarımız olarak kabul edildiniz. Sizi korumak için gerekenleri yapıyoruz ve yapmaya devam edeceğiz. Her üç yüz altmış günlük döngü sonrasında buraya yarışmaya geliyorsunuz ve kazanan bölgenin tüm ihtiyaçlarını karşılıyoruz.

Şimdi koşma vaktiniz geldi. İnançlarınız için, hayatta kalmak için koşacaksınız.”

Dijital bir ses etrafta yankılandı.

“Koşucular yerlerini alsın.”

On iki koşucu pistte yerlerini aldı. Kırmızı Lider’in sesi tüm stadyumun her yerinden duyuldu.

“İnanç Koşusu başlasın.”

Haris, Daniel, Banzan ve diğer dokuz inançlı koşucu tüm güçleriyle koşmaya başladılar.

0 yorum:

Yorum Gönder