Daiki, düşünceli bir şekilde toplantı salonundan çıktı. Tekrar
dünyaya dönmek, düşük bir ihtimal olsa da onu tekrar görebilecek olmak onu
biraz heyecanlandırsa da içinde aslında korkuyordu. Uzun süredir böyle bir
göreve gitmemişti ve elde ettiği bilgilere göre gezegende durum eskisinden daha
da kötüydü.
Asansörden indikten sonra hızlıca Hermus Meydanı’nı
arkasında bıraktı ve güney koridoruna geçti. Buradaki pencerelerden etrafı
izlemek Daiki’ye her zaman rahatlatıcı gelmişti. Hem manzarası hem de bölümün
ortasında yer alan dinlenme salonu için bir Sol’un son saatlerinde tercih
edilebilecek bir yoldu.
Eski dünya barları şeklinde dekore edilmiş salon, masalarda
oturan birkaç kişi dışında boş sayılırdı. Buranın eski gezegendekilerin
neredeyse aynısı bir kopya olduğu söylenirdi. Görünüşü, insanları ve kokusu.
Fotoğraflar ile arasındaki en belirgin fark ise çeşitli yöntemlerle tabana
sabitlenmiş eşyalar ve polikarbon camlardı.
Ahşap görünümü verilmiş barın önünde durdu ve şişeleri
incelemeye koyuldu.
“Rom mu Bay Haruto?” diye sordu barmen.
“Bu akşam değişik bir şeyler olsun. Viski.”
“Kim olsa sahte şeker özütünden yapılma romdan sıkılırdı
zaten.”
Tezgahın altından çıkardığı pipetli bardağı yan tarafta
duran bir şişenin borusuna bağlayıp doldurdu. Barda oturan adamın hemen önünde
duran mıknatıslı altlık aktif hale geçti ve barmen bardağı oraya yapıştırdı.
Daiki içkisinden bir yudum aldı ve tekrar düşüncelere daldı.
“Yaşıyor olabilir mi?” diye geçirdi aklından. Onu bırakmak zorunda kaldığı
günü, geri geldiğinde bulamayışı aklından hiç çıkmamıştı.
“Çocuktuk. Sadece çocuk.”
“Bana mı seslendiniz Bay Haruto?”
“Yok, yok,” diyerek geçiştirdi barmeni. Bardağında kalanları
hızlıca içine çekti ve boğazındaki yanmayı tüm hücrelerinde hissetti. Artık
gitme vakti gelmişti.
Koridordan geçip ikinci kata çıktı ve orada bulunan dış hat
yatay asansörlerden bir tanesine bindi. Koloniyi iki ağ şeklinde dolaşan
tüneller içerisine yerleştirilmiş kabinler sayesinde insanlar daha hızlı bir
şekilde belli noktalara ulaşabiliyordu. Eskiden olsa ev diyebilecekleri küçük
kabinlerin toplandığı kırk metreye kırk metre olarak tasarlanmış büyük kutulara
en yakından geçen tünel ise dış hattı.
Devasa kutunun içerisine yerleştirilmiş otuz beş metrelik
silindirler hiç durmadan son sürat dönerek, santrifüj etkisi ile ekstra bir
yerçekimi sağlıyordu. Mars’ın sıfır nokta üçüne karşılık fazladan bir sıfır
nokta beş ile bu bölümler Dünya’nın yerçekimine en yakın olunan yerlerdi.
Günlük yaşam alanına ulaşan Daiki, yer çekimi botlarını
pasif hale getirdi ve içeri girdi. Dev bir çamaşır makinesine benzeyen bölüme
girdikten sonra aklında sadece botlarını çıkarmak ve biraz uzanmak vardı. Hemen
bitişiğindeki küpte kalan Türk’ün kapısının önünde dikildiğini fark etmedi
bile.
“Mai, Bay Haruto.”
“Sana da evlat.”
Henüz yirmili yaşlarının başındaki genç adam yaklaşık beş
sene önce Daiki’yi tanıyan bir Arayıcı tarafından koloniye getirilmiş ve gözlem
için yan küpe yerleştirilmişti. O gün bugündür de orada yaşamaya devam
ediyordu.
Gencin heyecanlı bakışları yorgun adamın gözünden
kaçmamıştı.
“Bir şey mi istiyordun Türk?”
“Tamir edilecekler var diyordunuz,” dedi ortak dilde. Aksanı
hala bozuktu.
“Ben onu sana söyleyeli bir hafta oldu. Gecenin bu vaktinde
mi yapacaksın?”
“Koloni için yapmam gereken o kadar çok iş var ki…”
“Anlıyorum.”
Genç adamın, her şeyi ve herkesi bir tehdit olarak gördüğü,
vahşi bir hayvana benzediği zamanlar dün gibi aklındaydı Daiki’nin. Şimdi ise
yaşadığı yeri sahiplenmiş, faydalı olmaya çalışıyordu.
“Bugün çok yorgunum. Başka
zaman gel.”
“Ke sela, ben sizinle biraz da sohbet edebiliriz diye
düşünmüştüm.”
“ Ne hakkında?”
“Şey, evime yapılacak olan yeni göreve kimleri
seçeceğiniz..” Genç duraksadı.
“Haberlerin çabuk yayıldığını biliyordum da bu biraz fazla
hızlı olmuş. Henüz görevle ilgili bir şey düşünmedim Türk.”
“Siz ne zaman isterseniz ben hazırım Bay Haruto. Sizin için
her şeyi yaparım.”
“Teşekkürler evlat. Git dinlen biraz. İyi geceler!”
“Size de efendim.”
Dış cephesi alüminyum-lityum karışımından elde edilmiş bir
metalden, iç katmanı radyasyon engelleyici bir malzemeden inşa edilmiş yaşam
alanları aslında Dünya’dan Mars’a yük taşıyan ilk roketlerin birinci
kademeleriydi. Her bir bölüm dört metre çapında ve beş metre uzunluğunda bir iç
alana sahip birer mermi şeklindeydi. Görevlerini tamamlayan taşıyıcı kademeler
dev bir çamaşır makinesine benzeyen bu yapının içine yerleştirilmiş, yan yana
ve üst üste konularak kişisel yaşam alanları oluşturulmuştu.
Daiki, kendi alanına girer girmez botlarını çıkardı. Hemen
girişte yer alan koltuğa uzandı ve duvara gömülü duran açılabilir bölümden bir kumaş
parçası çıkardı. Elinde kalan ona ait son şeydi bu. Birlikte yaşadıkları
maceraları, atlattıkları tehlikeleri ve onun o tatlı yüzünü hatırlatan bir yadigar.
Yanıp sönen kırmızı ışık ve alarm sesiyle yerinden sıçradı. Ana
kumanda merkezinden acil koduyla bir çağrı gelmişti. Hologram görüntü çok
kısaydı.
“Bay Haruto, buraya gelseniz iyi olacak.”
Tüm o mesafeyi gitmek Daiki’nin gözünde büyüse de hiç vakit
kaybetmeden silindirinden çıktı ve ilk gelen asansöre atlayarak yola koyuldu. Merkezin
kapısının önünde Teğmen Luka ile karşılaştı.
“Acil durumun ne olduğu hakkında bir fikriniz var mı,
Teğmen?”
“Hayır efendim. Buraya gelmem gerektiği söylendi.”
“Bakalım sorun neymiş.”
Birlikte içeri girdiler. Sorumlu subay onları karşıladı.
“Bay Haruto, Teğmen. Size hızlıca durumu anlatmama izin
verin lütfen.”
Her iki adam da tamam anlamında başlarını salladı.
“İnsansız maden mekiklerimizden bir tanesinde sorun
yaşıyoruz. Kuşak içinde daha önceden tespit ettiğimiz bir asteroide gitmesi
için programlanmıştı ancak gezegen etrafında sapan fırlatışı yapacağı sırada
kontrolden çıktı ve tamamen farklı bir rotada ilerliyor. İşin kötü tarafı
bilgisayarlara ve uçuş kumandasına erişim sağlayamıyoruz.”
M1 sınıfı eski maden mekikleri yıllardır kuşaktan metal
topluyorlardı ve bugüne kadar neredeyse hiç kontrolden çıkmamışlardı. İniş
sırasında yaşanan sorunlar dışında en ufak bir arıza rapor edilmemişti. Koloninin
elinde olanlar dışında yenilerini yapmaya hiç ihtiyacı olmamıştı ve
eldekilerden birini kaybetmek zincirleme bir lojistik sorununa dönüşebilirdi.
“Teğmen, en iyi pilotlarımızdan birisiniz, belki erişim için
bir yol bulabilirsiniz. Belki de bir şekilde mekiği kontrol etmeyi başarırsak
uçuş kontrollerini siz devralırsınız.”
“Hemen işe koyuluyorum,” dedi Luka ve kontrol panellerinden
bir tanesini başına geçti. Daiki, neden çağrıldığını sorgularcasına bakıyordu.
Subay yaklaştı ve “Bir sabotaj olabilir mi Bay Haruto?”
“Bir maden mekiğini kontrolden çıkarmanın Elitlerin işine
yarayacağını düşünmüyorum.”
“Belki de sadece yapabileceklerini göstermek istediler.
Bugün bir tane, yarın hepsi. Eski anlaşmaları değiştirme isteklerini
saklamadıkları bir gerçek.”
“O konuda haklısınız. Ben bağlantılarımdan bilgi almaya
çalışacağım. Bu arada elinizde mekiğin son kod dosyası var mı?”
“Tabii. Her zaman yedekleriz.”
“Ben de onu inceleyerek işe başlayabilirim.”
Birlikte bir makinenin başına geçtiler. Sorumlu subay
şifrelerini girdikten sonra bilgisayarın başından kalktı ve kontrolü Daiki’ye
bıraktı. İlk bakışta hiçbir tuhaflık yoktu. Detaylı inceleme biraz zaman
alacaktı. O sırada Luka Marino’nun sesi duyuldu.
“Mekiğe ulaşmayı başardım. Bir süre ben kontrol edebilirim
diye düşünüyorum.”
“Şu anki tahmini rotasını ekranlara verin,” diye bağırdı
sorumlu Subay.
Etrafta koşturanların gürültüsü arasında yeni rota yavaş
yavaş belirdi.
“İşte bu ilginç,” dedi Daiki Haruto.
Yeni rotasına göre mekik Kuiper Kuşağına doğru ilerleyerek
ardından Oort bulutunun içine girecekti. Sonrasında da zaten kontrol edilemez
bir noktaya ulaşmış olacaktı.
“Eğer bir program güncellemesi atabilirsek buluta çok kısa
bir süreliğine girip, ardından geri
dönebilir,” dedi Luka.
“Hemen güncelleme paketini hazırlayın,” diye bağırdı Subay.
Oda, “Emredersiniz,” sesleri ile yankılandı.
“Mekikten kaynağı belirsiz bir sinyal alıyoruz,” dedi
görevlilerden bir tanesi.
“İçeriği nedir?”
“Aktarımın tamamlanmasına 30 saniye,” yazısı ekranlarda
belirdi.
“Bu bir ses dosyası.” Luka elleri ile bir taraftan mekiği
kontrol etmeye çalışırken diğer taraftan da dosyayı çözmeye çalışıyordu. Daiki,
bir kez daha genç pilota saygı duydu.
Aktarım tamamlandığında odaya bir sessizlik hakim oldu.
Herkes merakla dosyanın içeriğini bekliyordu.
Önce odaya şiddetli bir parazit yayıldı, ardından da kulakları
sağır eden bir çınlama duyuldu. Son olarak dijital ses konuştu:
“Başaramadınız.”