“Baba, hadi kalk. Oyun oynayalım.”
“Dur, kızım. Ben artık yaşlı bir adamım. Senin gibi hareket
edemiyorum.”
“Hadi ama hadi.”
Yaşlı adam, yavaş yavaş yataktan çıktı. O banyoya gitmeye
çalışırken küçük kızı odadan odaya koşuyor, çığlıklar atıyordu.
“Biraz daha sessiz oynar mısın, Riva?” diye bağırdı ellerini
yıkayan yaşlı Zek.
“O zaman beni bulamazsın kiii.”
Ben seni nerede
olursan ol bulurum diye içinden geçirdi. Buruş buruş olmuş lekeli ellerine
baktı. Vücudu hala iş görüyordu ama yaptığı her hareket ona seksen beş yaşında
olduğunu hatırlatırcasına acı veriyordu.
“Riva, neredesin?”
Şimdi evin içinde sessizlik hakimdi. Yakalamaca oyunu
saklambaca dönüşmüştü.
“1,2,3. Banyodan çıkıyorum,” diye bağırdı yaşlı adam.
Herhangi bir karşılık alamadı.
“Koridorda yürüyorum.” Sessizlik.
“Merdivenleri iniyorum.” Çıt yok.
Zek, tırabzana tutundu ve köşeyi döner dönmez, vücudu
müsaade ettiği ölçüde eğildi. Riva ile göz göze geldikleri an bir çığlık
yükseldi. “Beni buldun.” İkisi birden gülmeye başladılar. Küçük kız babasının
elini tuttu ve mutfağa geçtiler.
“Bu sabah ne yemek istersin baba?”
“Her zamankinden olabilir.”
“Bugün 23 Mayıs Çarşamba,” dedi Riva. “Bir omlet ve taze
sıkılmış meyve suyu günü.”
Bu programa sonuna
kadar uymak zorundayım herhalde diye düşündü adam. Hiç değişmeyecek, hiç
unutmayacak.
“Haberleri açabilir misin?”
“Hayır baba, unuttun mu yoksa? Kahvaltı sırasında sohbet
etmemiz gerekiyor. Bu annemin birinci kuralı.”
Yaşlı adamın gözleri daldı.
“Unutur muyum hiç? Eee, bugün ne yapacaksın bakalım?”
“Evde yemek için malzeme kalmamış. Kasabaya gidip bir şeyler
alacağım.”
“Akşama ne yiyorum?”
“Tahmin eder misin?”
Yaşlı adam biraz düşündü. Hafızasını zorluyormuş gibi yaptı.
Gözünün ucuyla küçük kıza baktı. Her zamanki gibi ifadesiz bir şekilde
bekliyordu.
“23 Mayıs,” dedi sessizce. “Buldum, pasta yiyeceğiz. Bugün senin
eve geliş günün.”
“Hatırlayacağını biliyordum,” diye karşılık verdi neşeli bir
tavırla.
“Zaman ne kadar çabuk geçiyor. Daha dün gibi.”
“Aslında hep aynı şekilde geçiyor. Şu an sadece keyif aldığın
şeyleri hatırladığın için beynin seni yanıltıyor baba.”
“Böyle konuştuğunda da zaman yavaşlıyor işte,” dedi Zek ve bardağındaki
meyve suyunu sonuna kadar içti. “Kahvaltım bittiğine göre artık bir şeyler
izleyebiliriz.”
“Tabii,” dedi Riva ve oturduğu yerden hızlıca kalkıp
perdeleri kapattı.
“Hayır, hayır. Haberleri izlemek istiyo…” Yaşlı adam sözünü
bitiremeden küçük kızın gözlerinde bir ışık parladı. Duvara görüntüler
yansıtmaya başlamıştı. Riva’nın gözlerinden annesine sarıldığını izliyorlardı.
Ardından onu bırakıp babasına koşmaya başladı. Zek, genç bir adamdı. Arkasında
sakladığı hediye paketini çıkartıp küçük kıza uzattı. O da paketi hızlıca açıp,
içinden çıkan ahşaptan oyulmuş bebeğe bakıp sevindi. Babasına sarıldı. Ardından
başka bir görüntü belirdi duvarda. Bu defa bir ağacın altında oturuyorlardı.
Riva’nın annesi genç Zek’in kucağına yatmış bir şeyler anlatıyordu. Küçük
çocuğun odağında sadece ikisi ve ağaç vardı.
Yaşlı adamın yanaklarından birkaç damla yaş süzüldü. “Güzel
günlerdi,” dedi.
“Günler hala güzel, baba.”
“Tamam. Bu kadar yeterli. Artık haberleri izleyeceğim.”
“Yanlış bir şey mi gösterdim baba?”
“Hayır kızım, hayır. Artık o görüntülerdeki kadar genç
değilim. Sadece biraz uzanıp dinlenmek istiyorum.”
“Tamam,” dedi ve yaşlı adamı elinden tutarak salonda bulunan
sallanan sandalyeye götürdü. Televizyonu açtı.
“İşte sana haber kanalı baba. Ben alışverişe gidiyorum.”
“Dikkatli ol.”
“Tamam, dikkat ederim.” Her zamanki çevikliği ile evden
dışarı çıktı, Riva.
Yaşlı adam, oturduğu sandalyede hafifçe sallanmaya başladı
ve dikkatini önündeki büyük ekrana verdi. İnsan Hakları mahkemesi yapay zeka
sahibi robotlar ve araçlar için kararını verecekti. Son zamanlarda bir şekilde
karıştıkları olaylar yüzünden yaralanan insanlar veya ölen insanların yakınları
tarafından topluca açılmış bir davaydı ve bir anda gezegenin en önemli olayı
olmuştu. Tüm yapay zeka üreticileri suçlanıyordu ve bir şekilde hepsi davaya
müdahildi. Strazburg’da bulunan binanın önü protestocular ile dolup taşmıştı.
Büyük çoğunluk YZ karşıtlarından oluşuyordu ve artık onlara ihtiyaç olmadığını,
bir noktadan sonra yarardan çok zararları olduğunu bağıra çağıra
dillendiriyorlardı. Bir kısım azınlık bu tepkiye karşı çıkıyor ve akıllı
makineleri savunuyordu.
Kameralar sokaklardan davanın görüldüğü salona geçiş yaptı.
Mahkeme başkanı kürsüdeki yerini aldı. Oybirliği ile alınan kararı okumaya
başlamadan önce şirketleri temsil eden avukatlara savunmalarına ekleyecekleri
bir şeyler olup olmadığını sordu. Birkaç avukat söz aldı ve YZ’lere verilen
kişisel kimliklerden, çeşitli ülkelerin verdiği vatandaşlık haklarından
bahsetti. En önemli dayanak noktaları henüz 21. yüzyılın başında yayınlanan YZ
hakları bildirgesiydi. Tüm avukatlar konuştuktan ve mahkeme salonu fanatiklerin
sloganları ile inledikten sonra mahkeme başkanı kararı okumaya geçeceğini
duyurdu.
Mahkeme heyeti günlerce süren tartışmaların ardından
verilecek kararda anlaşmış gibi gözüküyordu.
“YZ’lerin yıllardır bizlere sağladığı hizmetleri de göz
önünde bulundurarak, onlara en az zarar verebileceğimiz, en insancıl yol ile bu
olayları çözmeye çalıştık,” dedi mahkeme başkanı. “Gözden çıkardığımız tüm
YZ’lerin insanlığa fayda sağlayacak şekilde kullanılması bizim için önemliydi.
İşte bu sebepten, güneş sisteminin dışına çıkacak ve bize yeni dünyaların
kapılarını açacak olan Magellan Projesi’nde birazdan isimlerini sayacağım marka
ve model YZ’lerin…”
Yaşlı adam kumandaya uzandı ve televizyonu kapattı.
Benim küçük kızımı benden
alamazlar. Sonu bilinmeyen bir uzay yolculuğuna gönderemezler diye düşündü.
Buna izin vermem.
Kapının açılmasıyla, Zek sallanan sandalyesinden fırladı.
Kızını beklerken uyuyakalmıştı. Riva, elinde birkaç torba ve bir kese kağıdı
ile girişte duruyordu.
“Ne oldu sana?”
Kızın üstü başı dağılmış, ne olduğu anlaşılmayan sıvılar
kafasından aşağı akıyor, kıyafetlerindeki toprağı çamura dönüştürüyordu.
Elinden geldiğince hızlı bir şekilde oturduğu yerden kalktı.
“Sorun yok baba. Sen dinlen.”
Birbirlerine yaklaştılar. Yaşlı adam dizlerinin üstüne çöktü
ve kızına sarıldı.
“Kim yaptı bunu? Söyle kim?”
Riva, isimleri sıralamaya başladı. Liste uzadıkça uzuyordu.
Kasabanın neredeyse tamamını saymıştı. Daha on sene önce birlikte oynadığı genç
çiftçiden, yıllardır alışveriş yaptıkları elektronik malzeme mağazasının
sahibine kadar herkes. Yaşlı adamın ağzı açık kalmıştı. YZ davası henüz
sonuçlanmıştı ve insanlar nefretlerini yönlendirmekte hiç zorlanmamışlardı.
“Malzemeleri nasıl alabildin?”
“Markette beni korudular, baba.”
Zek, derin bir nefes aldı.
“Bundan sonra kasabaya gitmen yasak, Riva. Anlıyor musun
beni?”
“Evet, baba. Ama boşuna endişeleniyorsun. Onlar bana zarar
veremez ki.”
“Hatırla. Sana ne demiştim, o yağmurlu günde?”
İkisi aynı anda tekrar ettiler.
“İnsanlar kararlıdır. Bir şeyi kafalarına koyduklarında
yaparlar.”
“Bu insanlar seni göndermeyi, kafalarına koymuşlar ve eninde
sonunda bunu gerçekleştirmek isteyeceklerdir.”
“Karşı koyabilirim. Hepsi ile başaçıkabilirim.
Hesaplamalarıma göre…”
“Boşver. Bir süre dışarı çıkmasan olur. Çiftliğimiz bize
yeter.”
Sonraki birkaç gün sessiz şekilde geçip gitmişti. Riva,
çiftliğin dışına adımını atmazken, Zek bilgisayarının başında bir şeyler ile
uğraşıyordu. Çok az uyumuş olmasına rağmen gözleri halâ parlıyordu.
“Bu işe yarayacak,” diye bağırdı oturduğu yerden. “Bir an
önce yüklemeliyiz, Riva.”
Çocuk koşar adım merdivenleri çıktı. Bütün kat
sarsılıyordu.
“Gel bakalım kızım. Şu kabloyu, bir çıkartalım ve buraya
yerleştirelim.”
“Uzun zamandır böyle bir şey yapmamıştık baba.”
“İhtiyacımız yoktu ama artık var.“
Yaşlı adam bağlantıları hazırladıktan sonra birkaç tuşa
bastı ve önündeki ekranda yeşil kareler ilerlemeye başladı. Ardından bir X
harfi belirdi ve kayboldu. Son olarak H harfi ekranda yanıp sönmeye başladı.
“Tamamdır. Şimdi biraz daha rahatladım.”
“Mutlusun,” dedi Riva. Babası kafasıyla onayladı. “Artık
biraz uyuyabilirim.”
Zek, oturduğu yerden kalktı ve yavaşça yatağına uzandı.
Yorgun hissediyordu ama umutluydu. Kızını kaybetmeyeceğini umut etti.
Düşünceler kafasının içinde uçuşurken, küçük kızı sessizce yanı başında
oturuyordu. Uzaktan geçmekte olan bir aracın ışığı Riva’nın yüzünü aydınlattı.
O kadar masumdu ki… Zek, diğer tarafa dönmeye fırsat bulamadan başka bir far
küçük tavşanının gözlerine vurdu. Bir şeyler oluyordu. Gece yarısından sabaha
kadar tek bir aracın bile geçmesi nadir olaylar arasında yer alırken, birkaç
dakika ara ile iki tane geçmişti.
Yaşlı adam yatağından kalkmaya çalışırken motor sesleri
yaklaşıyor, oda bir aydınlanıp bir kararıyordu.
“Kalabalıklar, baba.”
“Bu ne terbiyesizlik,” dedi hiddetle. “Gecenin köründe olmaz,
olmamalı.” O sırada evin zili çaldı.
“Profesör. İçerde olduğunuzu biliyoruz. Lütfen zorluk
çıkarmayın.”
Odanın kapısına ulaşan yaşlı adam bağırdı. “Bu nasıl bir
şey? Sabahı bekleyemez misiniz?”
“Profesör, emirler var efendim. Ayrıca kasabadakiler rahatsız
oluyorlar. Bir an önce işimizi halledersek çok iyi olur. YZ’niz bir Model 9X
efendim.”
“İki yüzlü insanlar,” diye fısıldadı Riva’ya. “Daha birkaç
yıl önce seninle oynayan çocuklar bunlar.”
Zil tekrar çaldı.
“Patlamayın geliyorum. Yaşlı biriyim ben.”
“Efendim, lütfen zorluk çıkarmayın.”
Riva, Zek’in gözlerinin içine bakıyordu.
“Belki zamanı gelmiştir. Tıpkı Sakura ağacının çiçeği gibi,
ani, beklenmedik bir anda.”
“Kaçabiliriz baba. Başarabiliriz.”
Zek, kahkaha attı. “Bu halimle mi? Hiç sanmıyorum. İhtimaller
ne?”
“Yüzde 32 başarı şansımız var. Aracı ben kullanırsam yüzde
35.”
“Çok düşük bir oran değil mi?”
“Daha küçük ihtimallerin olduğu durumlarda insanları
kurtardık.”
“Onlar sanal ortamdaydı.”
Zil tekrar çaldı. “Profesör lütfen.” Dışarıda gürültüler
yükseldi. Cadı avı başlamıştı.
“Tamam,” dedi yaşlı adam. “Aracı ben kullanacağım ama.”
Birlikte alt kata indiler. Zek, Riva’dan destek alarak normalden
daha hızlı yürüyordu.
“Profesör, içeri zorla girmek istemiyoruz.”
“Çabuk baba.”
Yaşlı adam nefes nefese kalmıştı. Evin içinden garaja
yaptıkları geçit her zaman faydalı olmuştu, şimdi de kaçışa açılan kapıydı. Birlikte araca bindiler.
“Riva, eğer yakalanırsak kendini kapat.”
“Anlıyorum.”
Kontak çevrildiğinde eski araç büyük bir gürültü ile
çalıştı. Dışarıda koşturan insanları duyabiliyorlardı. Zek, vitesi geçirip tek
bir kez gaza bastı. Garajın ahşap kapısı parçalarına ayrılırken iki kanunsuz
özgürlüklerine kaçıyordu. Aniden durdular. Çiftliğin etrafı kasabadan gelenler
ve onların araçları ile çevrilmişti.
“Üstlerine sürersem ne olur Riva?”
“İki veya üç kişinin yaralanma ihtimali çok yüksek.”
“Yapacağım,” dedi yaşlı adam. Tekrar gaza basmaya
hazırlanırken arkasına yaslandı ve göğsünü tuttu. Acısı yüzüne yansımıştı.
Nefes alıp verişi düzensizleşti.
“Sakura ağacının…” Öksürdü. “Çiçeği.”
İnsanlar aracın etrafına doluşmuş, çıkmaları için
bağırıyordu.
“Bitti. Kendini kapat.”
“Baba,kriz geçiriyorsun. Sana yardım edebilirim.”
“Hayır. Kendini kapat.”
Riva, olduğu yerde donup kalmıştı. Ensesinde kırmızı bir
ışık yanıp sönüyordu. Yaşlı adam son bir hamle ile ışığa dokundu. Son duyduğu
aracın camlarının kırıldığıydı.
Zek, gözlerini bir hastane odasında açtı. Yavaşça kafasını
çevirdi. Görüntüler. Daha fazla kıpırdayamıyordu. Elini kaldırmaya çalıştı ama
başaramadı. Tuvalete gitmesi gerekiyordu. Aniden odanın kapısı açıldı. Mavi
üniformasından doktor olduğu anlaşılan birisi içeri girdi.
“Profesör, kendinize gelmişsiniz.”
Zek, konuşmaya çalıştı ama dili damağı kurumuştu.
Dudaklarını birbirinden ayırmaya çalışırken bile acı çekiyordu.
“Hemşire 723, lütfen bir bardak su alıp gelir misiniz?” diye
bağırdı doktor. “Beni duyabiliyorsunuz değil mi Profesör?”
Yaşlı adam gözlerini kırptı.
“Lütfen kendinizi yormayın efendim. Bir süredir
bizimlesiniz. Toparlamanız biraz zaman alacaktır.”
Hemşire, odaya girdiğinde Zek’in görüşü de biraz netleşmeye
başlamıştı. Gözleri düzelmemiş olsa bile ateş kızılı saçlarıyla karşısında
duranı fark etmemesi imkansızdı.
“Bu Hemşire 723 efendim. Hastanemiz tarafından size özel
olarak tahsis edildi. Bundan sonra sizinle ilgilenecek.”
Genç kadın dikkatli bir şekilde suyu içirdi. Gözleri sürekli
yaşlı adamın gözlerinin içine bakıyordu.
“Ben diğer doktorlara ve yöneticimize haber verip geleceğim
Profesör. Sizinle tanışmak bir onurdur.”
Yaşlı adam kafasını salladı. Doktor odadan çıktığından beri
Hemşire 723 hareketsiz bir şekilde duruyor ve gözlerinin içine bakıyordu. Yaşlı
adam dudaklarını araladı ve “YZ,” dedi.
Genç kadın ilk defa konuştu “Evet. Model 3H.”
Zek, şaşkın şaşkın bakıyordu. Karşısında dikilen YZ’nin
modelini söylerken gülümsediğini mi görmüştü yoksa beyni onu yanıltıyor muydu?
Şimdi Hemşire 723’ün gözleri tam karşıdaki beyaz duvara sabitlenmişti. Zek, o
tarafa baktı. Hafızadan gösterilen projeksiyon görüntüler. Zek, tekrar genç
kadına baktı.
Hemşire 723 ikinci defa konuştu. “Baba.”
Çok güzel bir öykü.Tebrik ederim
YanıtlaSilBeğendiğinize sevindim, teşekkür ederim.
SilAkıcı ve çok güzel bir hikaye, klavyene kuvvet Cem abi :)
YanıtlaSil